Quantcast
Channel: Mustafa AYTAR
Viewing all 90 articles
Browse latest View live

Her ilde ‘At izini it izinden ayıracak’ merkez kurulacak

$
0
0
Her ilde ‘At izini it izinden ayıracak’ merkez kurulacak
Başbakan Yardımcısı Canikli: Mağduriyetlere karşı yeni KHK ile idareye düzeltme yetkisi verilecek
 
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “FETÖ ile mücadele çerçevesinde at izi, it izine karışmış vaziyette” açıklamasının ardından harekete geçtiklerini açıkladı ve Gülen cemaatiyle ilişkisi olmayanların mağdur olmaması için yeni bir KHK ile idareye “düzeltme yetkisi” verileceğini söyledi.
 
Star’a konuşan Canikli, Gülen cemaatiyle ilişkisi olmayanların mağdur olmaması için yeni bir KHK ile idareye “düzeltme yetkisi” verileceğini söyledi.
 
Star’ın “Her ilde ‘At izini it izinden ayıracak’ merkez kurulacak” başlığıyla verdiği söyleşiden satırbaşları şöyle:
 
Çok titiz bir çalışma yürütüyoruz. Ancak kanallarımız açık. Herhangi bir şekilde yanlış yapıldığı tespit edilenler; telefonla, sosyal medyayla, milletvekillerimiz aracılığıyla, BİMER, AKİM, her taraftan talep geliyor.
 
Bunlarla ilgili incelemede biraz daha ayrıntıya iniyoruz. İddia doğruysa işlem yapılıyor. Değilse de bir başka kararname ile değiştirilecek.
 
İllerde valilerin başkanlığında bir merkez oluşturularak gelen talepler Ankara’ya gönderilecek. Ankara’da da aynı şekilde bir merkez olacak. Biz de onlara yeniden bakacağız.
 
Aslında biz bu mekanizmayı ilk gün oluşturduk. Hataları önleyecek, tespit edecek mekanizmayı kurduk. Kapatılan kurumları açtık mesela. Titiz davrandık. Günlerce toplantılar yaptık.
 
Hiç kimsenin haksızlığa uğramasını istemeyiz. Eskiden bu tür işler yapılırken titizlik gösterilmezdi. Biz bazen gazete haberlerini bile dikkate alıyoruz.
 
Hataları sıfıra indirmek hedefimiz. Hatayı ne zaman tespit edersek edelim o zaman işlem yapılacak. 3.5 ay, 1 yıl sonra da olsa düzelteceğiz.
 
Son çıkarılacak KHK ile idareye düzeltme yetkisi verilecek. 60 gün biter de başvuru süresi dolar diye bir şey olmayacak. Ne zaman tespit edilirse düzeltme yapılacak.

Böyle saçma teklif görülmedi; “Ömer Halisdemir’e General Rütbesi verilsin”

$
0
0
Böyle saçma teklif görülmedi; “Ömer Halisdemir’e General Rütbesi verilsin”
Basında yer alan bir habere göre, güney illerimizden birinin iki ilçe belediye başkanının ortak olarak başlattığı bir kampanya ile Kahraman Asubay Ömer Halisdemir’in “general” rütbesi verilerek onurlandırılması çağrıları yapılıyor.
 
Üstelik kampanya çağrısında Asubay olduğundan nedense hiç bahsedilmiyor.
 
TSK’da generallerin % 50’si FETÖCÜ çıkmış, bazıları hala general seviciliği yapmakta.
 
Asubay Ömer Halisdemir’e “general” rütbesi verilerek kahraman asubayı onurlandırmakmış sözde gaye. Ama asıl gaye itibarı yerlerde sürünen general rütbesinin onurunu kurtarmak olmasın sakın!
Bunlar Asubay rütbesine kahramanlığı yakıştıramayan çarpık zihniyetin gerçekleri sindirememesinden kaynaklanıyor.
 
Kaldı ki, şehitlik rütbesine erişmiş ve tarihe geçen bir büyük kahraman için tenzil-i rütbe olmuyor mu?
 
* * *
İşte o haber metni ve linki ;
 
Başkan DEMİREL Ömer Halisdemir’e General Rütbesi verilsin
 
15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimine karşı Özel kuvvetler komutanlığında görevli iken darbenin önde gelen isimlerinden...
 
15 Temmuzun ölümsüz kahramanı Ömer Halisdemir’e General Rütbesi verilsin. Bu onur hepimize
 
KAMPANYAYA SENDE İMZANI AT
 
15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimine karşı Özel kuvvetler komutanlığında görevli iken darbenin önde gelen isimlerinden Tuğgeneral Semih Terzi’yi alnının ortasından vurarak darbenin seyrini değiştiren Milli kahramanımız Şehit Ömer Halisdemir’in “general” rütbesi ile onurlandırılmasını talep ediyoruz.
 
Milli kahramanımız Ömer Halisdemir’in hatırasını ölümsüzleştirme adına “general” rütbesi ile taltif edilmesi Türk milletinin şehidine olan vefasının bir gereğidir. Şehit Ömer Halisdemir, kahramanlığı ile bu ülkenin karanlık bir darbe ile büyük bir tehlikenin içine çekilmesine canını hiçe sayarak, arslanlar gibi kansız darbecilere karşı tarihi bir ders verdi. Esasen bu vatansever aslan yürekli ulusal kahramanımız milletin kalbinde yatıyor. Millet şehit Ömer Halisdemir’e gönlünün en özel yerinde mareşal rütbesi çoktan verdi. Ancak, bizler bu kampanya ile ulusal gururumuz, milli kahramanımız şehit Ömer Halisdemir’in general rütbesi ile onurlandırılması ile bu kahramanın isminin sonsuza kadar taclandırılmasını istiyoruz. Türk milletinin şehit Ömer Halisdemir için başlatılan bu anlamlı ve hepimiz için bir onur anlamına gelen bu kampanyaya gönülden destek vereceğini, bizleri yalnız bırakmayacağını biliyor, böylesine kutlu bir işe girişmenin derin mutluluğunu yaşıyoruz…
Sosyal medya üzerinden imza kampanyası başlatan Hassa ve Araban belediye başkanları kampanyaya destek bekliyor...
 
Abdurrahman DEMİREL
HASSA BELEDİYE BAŞKANI
Mehmet ÖZDEMİR
ARABAN BELEDİYE BAŞKANI
 
 

ekran 1

Anıtkabir’le oynamayın!

$
0
0
Anıtkabir’le oynamayın!

Fotoğrafı kim, ne zaman çekti bilemiyoruz. Biz bu fotoğrafı dün sosyal medyada Atatürk ve Anıtkabir sevgisi ve hassasiyetiyle ilgili paylaşımlarından tanıdığımız Sıla …..’nın sayfasında gördük ve yayınlamak istedik.

 

Fotoğraf içimizi acıttı. Ulu önderimiz Atatürk’ün ebedi istirahatgâhına hiç yakıştıramadığımız bu durumdan, içinde Atatürk sevgisi olan kim görse rahatsız olacağından da eminiz.

 

Sıla … yaptığı yorumlarla olaya tüm herkesin tepki göstermesi, bu saygısızlığa son verilmesi ve oyun parkının kaldırılması için sosyal medyadan da çağrı yapıyor.

 

Sıla … Mayıs 2016’da yine sayfasından “Bugüne kadar geliri Anıtkabir ve Atatürk’ün tanıtımı için kullanılan Anıtkabir’deki kafeterya işletmesinin Lübnanlılar tarafından satın alınan ÖZSÜT’e kiralandığını” paylaşmış, ardından bu konu Saygı Öztürk tarafından Sözcü gazetesinde haberleştirilmişti. (O haberi okumak için >>tıklayınız<< )

saygi ozturk

kafeterya

Anıtkabir’de yapılan oyun parkı vatandaşlar tarafından söküldü

$
0
0
Anıtkabir’de yapılan oyun parkı vatandaşlar tarafından söküldü
Anıtkabir'e yapılan ve yoğun tepki alan oyun parkı, CHP Çankaya İlçe Başkanlığı öncülüğünde toplanan partililer ve bir grup sivil toplum kuruluşu üyesi tarafından kısmen söküldü.
 (Tepki haberimizi okumak için >>TIKLAYINIZ<<

haberimiz

Ulu Önder Atatürk'ün kabrinin bulunduğu Anıtkabir'in içinde yapılan ve son yıllardaki en büyük tepkiye neden olan çocuk parkı kaldırılıyor. CHP Ankara İl Teşkilatı ve kalabalık bir vatandaş grubu Anıtkabir'e giderek çocuk parkına tepkilerini gösterdiler ve parktaki oyuncakların bir bölümünü de söktüler. Anıtkabir Komutanlığı ise parkın kaldırılacağı yönünde bilgi verince, söküm işlemi durduruldu.
 
#AnıtkabirdeParkİstemiyoruz etiketi günün en çok konuşulan konusu olurken sosyal medyada örgütlenen vatandaşlar saat 14.00'de Anıtkabir'de toplanarak protesto gösterisinde bulundu. Eyleme CHP milletvekili Şenal Saruhan ile Çankaya İlçe Başkanı Selçuk Dereli'nin yanı sıra, YARSAV Eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve çok sayıda vatandaş katıldı.

park 1 1

 
SALINCAKLAR SÖKÜLDÜ
 
Anıtkabir önünde Akdeniz caddesinde toplanan grup, ellerinde Türk bayrakları ile Anıtkabir'e girdi. Doğrudan çocuk parkına yönelen tepkili vatandaşlar, önce parkın salıncaklarını sökmeye başladı.  Zincirleri ile birlikte sökülen salıncaklar bir asker tarafından depoya götürüldü.  Bu sırada parka gelerek tepkili vatandaşları sakinleştiren CHP Çankaya İlçe Başkanı Selçuk Dereli, Anıtkabir Komutanı ile görüşüleceğini belirterek sökümü durdurdu. Daha sonra komutan ile görüşen Dereli, parktaki kaydırağa çıkarak bir konuşma yaptı. Komutanlığın parkın kaldırılacağı yönünde bilgi verdiğini açıkladı.  Dereli'nin sözleri alkışlarla karşılandı. Bu sırada askerler de parkı korumaya çalıştı, vatandaşlara müdahale etmedi ancak kaydırak üzerine çıkan bir asker de göğüs kamerası ile protestoyu görüntüledi.

park orta

 
SÖZ ALDIK, PARK KALDIRILACAK
 
Dereli konuyu Genelkurmay Başkanlığı ile görüştüklerini ve parkın kaldırılmasına karar verildiğini, konunun takipçisi olacaklarını da söyledi. Dereli SÖZCÜ'ye yaptığı açıklamada da ‘'Ben bizzat Anıtkabir Komutanı ve Anıtlar Kurulu yetkilileri ile görüştüm. Vatandaşın büyük öfkesi olduğunu ilettim. Bize Genelkurmay Genel Sekreteri ile görüştüklerini ve parkın kaldırılması için çalışma başlattıklarını söylediler. Biz de bu karardan memnun olduğumuzu belirterek Atamızın huzuruna çıktık ve saygı duruşunda bulunduk. Durumun takipçisi olacağız'' dedi.

park 2 1

 
BÜYÜK TEPKİ ALMIŞTI
 
Anıtkabir'deki çocuk parkına gösterilen tepki, sosyal medyada Gezi parkından sonra yapılan en geniş katılımlı protesto oldu. Bu tepki 24 saat içinde parkın kaldırılması kararını getirdi.

park 4

Türkiye, Kahraman Asubayına sahip çıkıyor

$
0
0
Türkiye, Kahraman Asubayına sahip çıkıyor
15 Temmuz darbe girişiminin kuşkusuz en önemli kahramanlarından biri Özel Kuvvetler Komutanlığını ele geçirmek ve darbenin üssü haline getirmek amacıyla 20 kişilik ekibiyle basmak isteyen darbeci general Semih Terzi’yi alnından vuran, ardından silahlı ekibi ile girdiği çatışmada 8 kişiyi etkisiz hale getiren ancak orada şehit edilen Asb.Kd.Bçvş. Ömer Halisdemir oldu. Bu kahramanlığı ile olayların seyrini değiştirerek, darbe girişiminin başarısızlığa uğramasında çok büyük bir etken olan Kahraman asubayımızın adını aziz Türk milletimiz çoktan altın harflerle şanlı tarihimize yazdı bile. Biz o gece yaşanan kahramanlık hikayesini daha ilk gün sitemizde “O Yiğit Asubayın Adını Türkiye Ezberleyecek!” başlığıyla sizlere aktarmıştık.
 
Foto-yorum bölümümüzde uzun uzun yazmayı bırakayım, onu fotoğraflar anlatsın…

 resim 01

resim 02

resim 03

resim 04

resim 05

resim 06

resim 07

resim 08

resim 09

resim 10

resim 11

resim 12

resim 13

resim 14

resim 15

resim 16

resim 17

resim 18

resim 19

resim 20

resim 21

resim 22

resim 23

resim 24

resim 26

resim 27

resim 28

resim 29

resim 201

resim 30

 

 

“Boş duran bir bakanımız vardı”

$
0
0
“Boş duran bir bakanımız vardı”

Başbakan: “Mevcut yapıda Silahlı Kuvvetler bir sürü ilgisiz mevzularla da meşgul olmak zorunda kalıyordu. Şimdi enerjisini azaltan bu yapıları, Silahlı Kuvvetler’den ayırdık. Boş duran bir bakanımız (Milli Savunma Bakanı’nı kastediyor) vardı, ona bu işleri zimmetledik. İşin özeti bu.”

(Basından)

(Başbakan'ın açıklamalarının tamamını buradan okuyabilirsiniz

 tsk sil bastan

HASTANE…

$
0
0
HASTANE…
Tarih: 30 Aralık 1898 idi…
 
O gün, Sultan Abdülhamit Han’ın doğum günüydü.
 
Fakat o gün sadece Sultan Abdülhamit’in doğum günü değildi.
 
O gün dünya, aynı zamanda modern Türk tıbbının doğumuna da şahitlik ediyordu.
 
İşte o gün, yapılan görkemli bir törenle "Gülhane Seririyat Hastanesi" adında bir hastane hizmete girdi.
 
“Gülhane” adını bizzat Sultan Abdülhamit vermişti.
 
“Gülhane isminin esin kaynağı ise Topkapı Sarayı’nın “Gülhane Bahçesi” idi. Çünkü ilk kurulduğu yer Topkapı Sarayı girişi alt kısmındaki gül bahçesinin hemen yanı idi.
 resim 7
Amaç, Türk ordusunun seferlerdeki sıhhi ihtiyaçlarının karşılanması ve bu alandaki sorunların giderilmesiydi.
 
1914 yılında, Gülhane'deki askeri hekimlik eğitimleri daha da modernleştirilerek arttırıldı ve bu nedenle “Gülhane Seririyat Hastanesi” ismi değiştirilerek "Gülhane Tatbikat-ı Askeriye Tatbikat Mektebi ve Seririyatı" yapıldı.
 
Artık orası bir Askeri Tıp Uygulama Okulu ve Hastanesi’ydi.
 
Ülkemizin 2’nci Dünya Savaşı’na girmesi tehlikesi ortaya çıkınca, 21 Temmuz 1941'de İstanbul'dan Ankara’ya taşındı. Taşınırken tam 28 vagonluk bir tren katara sığdırılabilmişti.
 
Ankara’da “Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü ”ne yerleştirildi, daha sonra Kara kuvvetleri Komutanlığı binasına ve oradan da Etlik ’deki binasına taşındı.
 
1947’de “Gülhane Askeri Tıp Akademisi” adını aldı.
 
Kısa Adı: “GATA” idi.
 
Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nda yurt savunmasına çok önemli katkılarda bulundu.
 
Cumhuriyet’in ilk yıllarında; milletimizin başına bela olan frengi, sıtma, verem ve trahoma gibi hastalıklara karşı başlatılan savaşta en ön saflarda savaşarak başarılı oldu ve Türk milletinin geleceğine sağlıklı nesiller armağan etti.
 
Son 30 yıldır sürdürülen terörle mücadelede ise Gülhane’nin ve diğer askeri hastanelerimizin katkıları tartışılmazdır.
 
Öyle ki, “Gülhane” demek artık sadece Hastane demek değildi…
 resim 1
Peki ya neydi?
 
Artık Gülhane: Kolsuz gazimize kol, ayaksız gazimize ayak, kimsesiz gazilerimize ise dayanaktı…
 
Sadece bu mu? Tabi ki hayır.
 
GATA aynı zamanda milletimize hizmet yolunda ilklerin de merkeziydi.
 
*Türkiye’nin ilk modern tıp kütüphanesi burada kuruldu.
 
*İlk Radyoterapi Merkezi,
 
*İlk Yanık Tedavi Merkezi,
 
*İlk olarak Mikro cerrahi Eğitim ve Araştırma Merkezi,
 
*İlk Uyku Merkezi,
 
*İlk Nükleer Tıp Merkezi,
 
*İlk Biyomedikal Mühendislik Merkezi,
 
*İlk Hava ve Uzay Hekimliği Merkezi,
 
*İlk Yüksek Lisans Doktora Planlama ve Koordinasyon Merkezi,
 
*İlk Deniz ve Sualtı Hekimliği Merkezi,
 
*İlk Tıp Araştırma Geliştirme Merkezi burada açıldı.
 
*İlk otolog ve allojeneik kemik iliği nakli burada gerçekleştirildi.
 
*İlk Pankreas ve böbrek (birlikte) nakil operasyonu burada yapıldı.
 
*İlk bağırsak nakli burada uygulandı.
 
Dünyanın en başarılı ortopedik protezleri (sizin anlayacağınız takma kol ve bacaklar) burada üretildi ve gazilerimize burada takıldı.
 
“Gülhane Müsamereleri” adı verilen tıbbi toplantılar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan tıbbi bilgi ve kültür aktarım çabalarının, mihenk taşları arasında yer aldı.
 resim 2
Osmanlı ve T.C. döneminde kurulan bütün modern sivil hastaneler Gülhane’nin bağrından çıktı. O Türk tıbbının anası idi.
 
Bir de GATA’ya bağlı, gazilerimize hizmet için kurulmuş bir rehabilitasyon merkezimiz vardı. Yıllar içinde ortaya çıkan büyük bir birikimin sonucuydu ve bu merkez gazilerimizin hem dayanağı, hem sığınağı, hem tedavi merkezi hem de yuvasıydı. Üstelik bu merkez devletin parasıyla değil, kadirşinas Türk milletinin bağışlarıyla kurulmuştu…
 
Fakat, gün geçti devran döndü!
 
Kahraman Türk ordusunun içine yerleştirilen bir kısım hain, hainliğini yaptı ve milletinin verdiği silahı yine kendi milletine doğrulttu!
 
Tarih 15 Temmuz 2016 idi…
 
Bu hainler Türk ordusunun sadece yüzde bir buçuğunu oluşturuyordu ve bu kalkışma aslında yine Türk ordusu tarafından bastırılmıştı.
 resim 3
Ama neye yarardı ki?
 
Artık devir OHAL devriydi…
 
Takvimler 31 Temmuz 2016’yı gösterirken bir kararname çıkarıldı.
 
Kanun değildi ama kanun hükmündeydi…
 
Sayı Numarası "669" idi.
 
Amacı ise; “darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde ZARURİ olan tedbirlerin alınması” idi.
 
Şaka gibiydi. Ama işte bu amaçla, GATA ve bütün askeri hastaneler kapatıldı!
 resim 4
Bu merhum hastanelerin hangileri olduğunu merak ediyorsanız, "darbe teşebbüsü ve terörle mücadele konusunda zaruri tedbir olarak"; GATA Ankara Eğitim Hastanesi, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Ankara'daki Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi Başkanlığı, Bursa, İzmir, Diyarbakır, Erzurum Mareşal Çakmak, Ankara Etimesgut, İstanbul Kasımpaşa, İstanbul Gümüşsuyu, Ankara Mevki, Tekirdağ Çorlu, Eskişehir, Kocaeli Gölcük, Balıkesir, Çanakkale, Elazığ, Girne, Isparta, Van, Kayseri, Ağrı, Muğla Aksaz, Erzincan, Konya, Amasya Merzifon, Bitlis Tatvan, Hakkâri, Adana, Balıkesir Edremit, Çanakkale, Gelibolu, Kars Sarıkamış ve Şırnak asker hastaneleri kapatıldı ve tarihe karıştırıldı!
 
Buralardaki askeri personelin birçoğu hiçbir suç işlemedikleri halde üzerlerine yapıştırılan yafta ile onurlarını ve onurla taşıdıkları üniformalarını da kaybettiler!
 
Bu kararla toplamda 33 askeri hastane, 8 “E” grubu dispanser, 5 bin 700 eğitimli askeri personel Sağlık Bakanlığı’na devredildi.
 
SGK Genel Müdürü Gazi Alataş tarafından o günlerde yapılan bir açıklamada: “Devredilen askeri hastanelerle 5 bin 600 yatağın daha sigortalılar için hizmete açıldığı” vurguladı. Ayrıca SGK Müdürü tarafından “sigortalıların yanı sıra er ve erbaşların bu hastanelerden yüksek kalitede hizmet almaya devam edecekleri” belirtildi. İster inan ister inanma.
 
Ne desek ki, “he yav he”
 
Oysa sağlık meslek örgütleri tarafından, Sağlık Bakanlığı’na bağlı Sağlık Bilimleri Üniversitesi “sağlıkta dönüşüm” sürecinin yeni bir “Truva atı” olarak algılanıyor. Geçtiğimiz yıl içerisinde de birçok eğitim hastanesi bu üniversiteye bağlamıştı. Böylece önümüzdeki 20 yılın akademik kadroları üniversitelerin özerk yapıları yerine Sağlık Bakanlığı’nca dizayn edilecek. Şimdi buna GATA da eklenmiş oldu.
 
Bu kapsamda SSK ilaç fabrikası da kapatılmıştı.
 
Hâlihazırda açık tek kamu ilaç fabrikası ise MSB İlaç Fabrikasıdır.
 
Bu fabrikanın da kapatılma potasında olduğunu tahmin etmeniz için sanırım kâhin olmaya da gerek yoktur.
 
Bu arada, önümüzdeki dönemde yapılacak ilk özelleştirmeye (parsel parsel satışa da diyebiliriz); çok değerli askeri, sağlık arazi ve binalarından başlanacağını da öngörebilirsiniz.
 
İyi güzel, üzerinde fazla düşünmeden ve hizmet ettiğiniz milletin fikrini almadan "zücaciye dükkânına dalan bir fil gibi" milletin köklü ve sistemli kurumlarına girip neredeyse her şeyi alt üst ettiniz, fakat bir eline silah bir eline neşter verip, çatışma bölgelerine hangi sivil doktoru göndereceksiniz?
 
Kuş uçmaz kervan geçmez üs bölgelerine Doktor Ayşe hanımı mı tayin edeceksiniz?
 
Bilinmelidir ki, askeri doktor aynı zamanda askerdir. Tıp eğitiminin yanında askerlik eğitimi de alır ve gerekirse bulunduğu birlikte eline silah alıp çatışmaya da girer. Askeri doktorluk sivil doktorluktan çok ayrı bir meslektir.
 resim 5
*Askeri doktor; askeri birlikte, cephede yetişir.
 
*Askerle birlikte silah ve teçhizat kuşanır.
 
*Dağda onunla yürür, gerekirse onunla birlikte savaşır…
 
*Kurşun vızıltıları altında kanamaya tampon yapar, serum takar, dikiş atar.
 
*Gerekirse sürünerek, gerekirse sürüyerek Mehmetleri ateş hattından çıkarır ve ona Allah’ın izniyle yeni bir hayat bahşeder.
 
*Şartlar ne kadar çetin olursa olsun onunladır, onun yanındadır, komutanıdır, abisidir, silah arkadaşıdır ve onun koruyucusu/kurtarıcı meleğidir.
 
*Hiç çatışmaya girdiniz mi bilmem, ama böyle bir durumdaki Mehmetçik için doktor büyük olaydır, büyük güvencedir.
 
Şimdi siz Mehmetçiğin yüreğindeki bu büyük güveni, bu büyük dayanağı çektiniz ve aldınız!
 
Siz ister kabul edin, isterseniz de etmeyin ama harp yaralanmaları ve harp cerrahisi diye bir gerçek vardır. Hap yarasını da en hızlı şekilde harp doktoru tedavi eder. Bunun kimyasal silah etkileri var, radyasyonu var, denizaltı hekimliği, yanık hekimliği var, var oğlu var yani...
 
Askerler, milleti adına aldıkları çok tehlikeli ve bazen de bir o kadar da gizli görevleri yaparlarken; sadece gözlerini, kulaklarını, ellerini ve ayaklarını kaybetmezler.
 
Tunç yürekli ve çelik bilekli olsalar bile psikolojileri bozulur, hatta akıllarını bile kaybedebilirler.
 
İşte bu vaziyetteki hastaların tedavisi de mahrem koşullar gerektirir. Hastanın bu hale nasıl geldiğine dair birliklerinden, komutanlarından ve görev arkadaşlarından detaylı raporlar istenir ve bu raporlar ile operasyon tutanaklarından da faydalanılarak, neden sonuç ilişkisi analiz edilerek teşhis konulur ve bu askerler tedavi edilmeye çalışılır.
 resim 6
İşte bu raporlar ve operasyon tutanakları devletin, milletin ve personelin bekası açısından birçok gizli bilgiyi de içerir.
 
Bu gizlilik; birliklerimizin ve personelimizin yumuşak karnı sayılabilecek her türlü zayıf, eksik ve gedik taraflarımızı içerdiği gibi, göreve gizlilik derecesi verilmesine sebep olan, milli menfaatlerimizle ilgili birçok mahremiyeti de içerir.
 
Şimdi düşünün... Bu gizli bilgiler düşmanın eline geçince halimiz nice olur?
 
Şimdiye kadar bu hastaları tedavi edenler de askeri psikiyatristler olduğu için gizlilik ifşa olmaz ve kurum içinde kalırdı.
 
*Şimdi siz bu gizli raporları, mahremiyet içeren olay tahkikatlarını ve operasyon tutanaklarını sıradan bir hekime mi değerlendirteceksiniz?
 
*Bu gizli evraklar devlet hastanelerinin bankolarında veya hemşire masalarında mı gezecek?
 
*Peki, o hastaları nasıl tedavi edeceksiniz?
 
*Gizliliği nasıl koruyacaksınız?
 
*Gizliliği koruyamazsanız, hastanızı tam 12’lik bir daire hedefi haline getirmiş olmayacak mısınız?
 
*Devletin ve milletin menfaatlerine zarar vermiş olmayacak mısınız?
 
*Siz onun psikolojisini düzelseniz bile, kişi ifşa olduğu için dışarıda kurşunların hedefi olmayacak mı?
 
Bugün siz Güneydoğu’da bir doktor üsteğmeni operasyonda elinde silahıyla görebilirsiniz. Fakat bundan sonra, hiçbir sivil doktoru o timin içine sokamazsınız.
 
Bir gemiye, bir denizaltıya atayacağınız sivil bir doktoru, konserve kutusu kadar bir alanda ve haftalarca nasıl tutacaksınız? Tutsanız bile sağlık hizmeti vermesini nasıl sağlayacaksınız?
 
Bir personel yaralandığında, örneğin; Diyarbakır’daki en güvenilir hastane askeri hastanedir. Diğer hastanelerdeki yöresel personel terör örgütüne iltisaklı ve hatta üye olabilmektedir.
 resim 8
Kan verilmediği için şehit olan çocukları duyduk!
 
“Bırakın ağrı çeksin!” dercesine, kayıtsız kalanları ve bu durumdan adeta zevk alanları bizzat gördük!
 
Güneydoğudaki devlet hastanelerine zorunlu olarak yatırılan yaralı gazilerin PKK’lı doktor ve hemşireler tarafından taciz edildikleri, doğru dürüst tedavi edilmedikleri ve hatta bilerek ölüme sürüklendikleri iddialar arasındadır!
 

İddialardan da öte acı bir gerçektir! (İnanmazsanız bkz.:

http://www.ensonhaber.com/yarali-askerleri-tedavi-eden-hems…,
http://www.hurriyet.com.tr/vanda-surekli-yarali-askerlerin-… )

 
Görülüyor ki, GATA ve askeri doktorluk Türk Silahlı Kuvvetleri için alternatifi olmayan mutlak bir ihtiyaçtır.

Bu ihtiyaç sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir ihtiyacı mıdır?
 
Dünya orduları askeri sağlık ihtiyacını nasıl karşılıyor dersiniz?
 
Dünyada her ordunun mutlaka askeri doktoru ve askeri sağlık sistemi vardır. Fransa’da Paris’te bulunan Val de Grace Askeri Hastanesi GATA’nın bir benzeridir. Hopital des Armees adlı hastaneler ise bizdeki askeri hastanelerin karşılığıdır. Amerika’daki, Almanya’daki ve İngiltere’deki askeri hastaneler neredeyse herkesin malumudur. Uzayda bile yaşıyorsanız bir Amerikan askeri filmi seyredin yeter. Hiçbir tehdit altında olmayan Belçika ordusunda bile askeri hastane sistemi vardır.
 
En fazla açığa alma Milli Eğitim Bakanlığı’nda oldu. Milli Eğitim Bakanlığı kapatılmadı.
 
Üniversite hastanelerinde ciddi sayıda hekim görevden alındı. Hiç kimse Üniversite hastanelerini Sağlık Bakanlığına bağlamaya kalkmadı.
 
En çok FETÖ yuvalanması olduğu değerlendirilen bakanlıklardan birisi Sağlık Bakanlığı olduğu halde, o bakanlık kapatılmadı.
 
Polis teşkilatından yapılan FETÖ gözaltıları ve ihraçları TSK’dan kat be kat fazla ama emniyet teşkilatının hiçbir teşekkülü kapatılmadı.
 
Peki, o zaman askeri hastaneler neden kapatıldı?
 
Kapattınız kapatmasına ama şu soruları sormak sanırım her vatandaşın hakkıdır:
 
*Kıtalarda görev yapan asker hekimlerin yerini nasıl doldurulacaksınız?
 
*Uçuş doktoru kim olacaktır?
 
*Gemilerde kim aylarca sefere çıkacaktır (Hangi sivil doktor sadece maaş alarak, gemilerde aylarca görev yapacaktır.)?
 
*Pilotların fizyolojik eğitimini hangi hekimler verecektir?
 
*Aklını yitiren ve psikolojisi bozulan askeri personeli, gizliliği ihlal etmeden kim tedavi edecektir?
 
*Terörle mücadelede ve savaş sırasında hangi sivil doktor birliklerimizle beraber çatışmanın ortasına girecektir?
 
*Çatışmadan gelen yaralı Mehmetler, sivil hastanelerde kurda kuşa yem olmaktan nasıl korunacaktır?
 
*Gazilerin rehabilitasyonu ve topluma hazırlanması nasıl yapılacak?
*Sualtı hekimi kim olacaktır? (Hiçbir maddi hiçbir getirisi olmayan bu alanda kim uzmanlık eğitimi alacaktır?)
 
*Askere alım, özel personel seçimi, atamaya esas raporlar, sınıf değişiklikleri, askerden ayrılma vd. gibi özel bilgi birikimi gerektiren raporları kim verecektir.

 

Askeri hastaneler alelacele sivilleştirilerek gömleğin ilk düğmesi kanımca yanlış iliklenmiştir. Buna bağlı olarak diğer düğmeler de yanlış iliklenmeye devam edilmektedir. Bütün düğmeler iliklere geçirilmeden bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir. Çünkü düzeltebilmek için bütün düğmelerin çözülerek yeniden iliklenmesi gerekecektir. Bu da ülkemiz için trilyonlarca para ve yıllarca boşa harcanmış zaman demektir!
 
Unutulmamalıdır ki, dünyanın ilk hayvan hastanesi olan “Gurabahane-i Lakla-kan”ın (Düşkün Leylek Evi); 19’ncu yüzyılda Anadolu’da (Bursa) Türkler tarafından kurulmuş ve bu hastanede; Başta leylekler olmak üzere, göçmen kuşların bakım ve tedavileri yapılmıştır. Geçmişte leylekler için bile bir hastane kuran bir milletin, kendi öz evlatları olan askerleri için var olan hastaneleri yok etmesi çok gariptir.
 
Bu garabetin hesabını da o kararnamenin altında imzası olan sizler vereceksiniz ve vebaline de yine sizler katlanacaksınız.
 
Çünkü millete sormadınız. Milletin meclisi ise size o yetkiyi bunun için vermedi.
 
Şu anda Türk Ordusu, dünyada askeri hastanesi ve askeri tabibi olmayan tek ordu haline getirilmiştir!
 
Bu yaptığınız yanlışlar nedeniyle daha kaç Mehmet acı ve ağrı çekecek?
 
Kaç Hüseyin hastanelerde zehirlenecek?
 
Kaç Ali arazide müdahale edilemediği için kan kaybından gidecek?
 
Peki, daha kaç kınalı kuzu toprağa verilecek?
 
Kaç İbrahim? Kaç İsmail? Kaç Hasan?
 
Eğer yüreklerinizde hala insani erdemleri taşıyorsanız, geceleri başınızı yastığa koyarken bir kez daha düşünmenizi öneririm.
 
Biliniz ki, yarın dağda kan kaybından, şehirdeki hastanede sabotajdan ve bakımsızlıktan şehit olacak her kınalı kuzunun ölümünden; önce PKK, sonra da siz sorumlu olacaksınız!
 
Sorun kendinize, "Askeri hastaneleri kapatmanın FETÖ’ye karşı yapılan mücadele ile ne alakası var?"
 
Yoklayın yüreğinizi, yüreğiniz bu vebali kaldırabilecek mi?
 
Sorun omuzlarınıza, omuzlarınız bu yükü taşıyabilecek mi?
 
Sorun aklınıza…
 
Sorun vicdanınıza…
 
Bir kere daha sorun…
 
Çünkü bu sorun, çok büyük sorun!
 
- Hasip Sarıgöz - 

GATA’nın adı ne olacaktı? Genelkurmay neden itiraz etti?

$
0
0
GATA’nın adı ne olacaktı? Genelkurmay neden itiraz etti?
118 yıllık GATA’nın Sağlık Bakanlığı'na bağlanması konusunda tartışmalar, eleştiriler devam ederken Odatv’den Müyesser Yıldız’ın bugünkü yazısında isim verilmesi konusunda iki önemli ciddi iddia yer aldı ;

 

 
ANKARA GATA'NIN ADI NE OLACAKTI?
 
"GATA'nın “fethiyle” ilgili bir başka bilinmez daha... 
Malûm devirden sonra İstanbul Haydarpaşa'daki GATA'nın ismi “Sultan Abdülhamid” olarak değiştirildi.
 Meğer Ankara GATA'ya da 15 Temmuz'da Özel Kuvvetler'de şehit düşen Astsubay Ömer Halisdemir'in adı verilmek istenmiş.
Ancak Genelkurmay'ın itirazı ve Erdoğan'ın güçlükle ikna edilmesi sonucu isim değişikliğinden vazgeçilmiş."
 
* * *
 
Kahraman şehidimiz Asubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir’e tüm Türkiye sahip çıkarken, yeni doğan yüzlerce bebeğe, üniversite de dahil onlarca eğitim yuvasından, kütüphanelere, parklardan caddelere, sokaklara, kültür merkezlerine, salonlara ve benzeri sayısız mekana ismi verilmişken, heykeli, büstü dikilmişken, milletimiz kahramanı bağrına nasıl basacağını bilemezken GATA’ya ismi verilmesi teklifine Genelkurmay’ın neden itiraz ettiği ise merak konusu.
 
 
Müyesser Yıldız’ın yazısında belirttiği bir başka iddia ise şöyle;
 
 
SUBAYLAR ARTIK BUNU YAPIYOR
 
"Son bir not daha:
 Subaylar devir öncesine kadar aileleri ve silah arkadaşlarına, “Vurulursam, beni askeri hastaneye yetiştirin” diye vasiyet ediyordu.
 Artık çoğu özel sigorta yaptırmaya başlamış ve “Vurulursam, özel hastaneye götürün” diyormuş.
 Toparlarsak; Askeri hastanelerin devri meselesi, göründüğünden daha derin ve ciddi bir konu. Genelkurmay, hala bu karardan dönülmesi, en azından hastanelerin yönetiminin Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması, ihalelerini Sağlık Bakanlığı'nın yapması konusunda Erdoğan'ı ikna etmeye çalışıyor.
 Evet, “hınçsa”, o hınç çıkarıldı... “Her şeye muktedir olma” ise ispatlandı... Ama içeride-dışarıda üç cephede “savaştayken”, vakit daha fazla geçmeden bu karardan dönülmesi hayati derecede önemli. Zira ucunda şehitlik, yani vebal var... Ve unutulmasın, bir gün bu kararı alanların çocukları, yakınları da askeri hastanelere muhtaç kalabilir!.."
 
* * *

Şu ABD ‘askeri vesayet’ten kurtulamadı gitti azizim.

$
0
0
Şu ABD ‘askeri vesayet’ten kurtulamadı gitti azizim.
Başarısız darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ile Hükümetin "askeri vesayet"ten kurtulmasının da önünde hiçbir engel kalmadı. Bu ortamda bürokratlarının tamamına yakını askerlerden oluşan Milli Savunma Bakanlığı da tam anlamıyla “sivilleşti”.
 
MSB Müsteşarlığına ilk kez bir sivil olarak Düzce Valisi Ali Fidan atandı ve kendisine “Orgeneral” rütbesi verildi. Yapılan atamalarla Bakanlığın diğer bürokratları da sivilleşerek  görevlerine uygun olarak korgeneral, tümgeneral, albay gibi rütbe karşılıkları verildi.
 
Milletimize ve devletimize hayırlı olsun.
 
Biz Savunma Bakanlığını bile sivilleştirirken ABD’nin Dışişleri Bakanlığında sözcü olarak Muvazzaf bir amirali istihdam ettiğini görüyoruz.
 
Basında yer alan haberlere göre, Irak’ın Başika Bölgesindeki Türk askeri varlığına ilişkin ABD’nin görüşlerini bildiren Sözcü Tuğamiral John Kirby bir soru üzerine yaptığı açıklamasında; “Irak'ta konuşlu Türk güçleri uluslararası koalisyonun parçası olarak orada değiller" diye bir cümle sarfediyor.
 
Anlaşılan o ki, dünyada ulaşabildiği her yere özgürlük ve demokrasi götüren (!) ABD kendi ülkesinde askeri vesayetten bir türlü kurtulamamış gibi görünüyor.
 
Bu sözler dostumuz ve stratejik ortağımız ABD’nin görüşü müdür yoksa Amiral’in şahsi fikri midir? Başkan Obama bu amirale haddini bildirecek midir? Hatta “kes ulan” diye fırçalayacak mıdır? Yoksa terfi yollarının taşlarını temizleyecek midir? Bekleyip göreceğiz.

 

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

 

Sitemizdeki haber ve yayınlarımızdan anında haber almak isterseniz BURAYA veya RESME TIKLAYARAK açılacak Facebook sayfamızı beğenmeyi unutmayınız

begeni icin 1

Rütbemi bırak tazminata bak!

$
0
0
Rütbemi bırak tazminata bak!
TSK internet sitesinin bir köşesinde yer alan ve Genelkurmay Başkanı Org.Hulusi Akar’ın faaliyetlerini içeren 15 resimlik bir slayt içerisinde akan bir fotoğraf dikkatimizi çekti ve ne anlama geldiğini yorumlamaya çalıştık.
 
Bir tatbikat esnasında Deniz Kuvvetlerimizin bir unsuru içerisinde çekildiğini düşündüğümüz fotoğrafta Hulusi Akar, icra edilen faaliyetlerden ziyade başçavuşumuzun rütbesine odaklanmış ve fotoğrafta kendisini göremediğimiz refakatindeki komutana; “Bu rütbe burada pek uygun durmamış. Şöyle alıp omuza taşısak diyorum hani” diyor gibi sanki. Ya da “Başçavuşluk bekleme süresini 12 yıla çıkarıp motivasyonlarını ikiye mi katlasak” diye düşünüyor olmalı.
 
Oturduğu yerde görevine odaklanmış, işini yaparken bunu duyunca başını çevirerek Genelkurmay Başkanıyla göz göze gelen olan asubayımızın ise bir şey söyleyemese de “Rütbemi bırakın, söz verilen tazminatlarımıza bakın” diye düşündüğünü sanıyoruz.
 

(Not: Bunlar tamamen bizim düşüncemiz ve kişisel yorumumuz tabi)

* * *
 
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında TSK’da ve tüm devlet kurumlarında yaşanan büyük çalkantı ve değişimler, asubay toplumunun talepleri olan başta tazminatlar ve başlangıç dereceleri gibi önemli konuları gündemden düşürdü gibi görünse de bizim için hiç de öyle olmadığını söyleyelim.
 
Komşumuz Suriye ve Irak’ta yaşanan sıcak savaşta ve süregelen terörle mücadelede aktif rol oynayan Türk Silahlı Kuvvetlerinin en önemli unsuru olan asubayların ve emeklilerinin vazgeçilmez taleplerinin ve beklentilerinin artık daha fazla uzatılmadan bir an önce gündeme alınmasını görmek istiyoruz.

- Mustafa AYTAR -

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Sitemizdeki haber ve yayınlarımızdan anında haber almak isterseniz BURAYA veya RESME TIKLAYARAK açılacak Facebook sayfamızı beğenmeyi unutmayınız

begeni icin 1

Arayanları Kime Aratmak Lazım?

$
0
0
Arayanları Kime Aratmak Lazım?
Cumhuriyetin 93.ncü yılının kutlandığı Anıtkabir’de sabah alınan aşırı güvenlik önlemleri kapsamında TSK personelinin yine kendi mensuplarının üst araması tüm ulusal basında haber konusu oldu. Yayınlanan görüntüler ise sosyal medyada da tepki çekti.
 
Sitemizin yazarı, meslektaşımız Mustafa C.Sadakoğlu paylaştığı bu fotoğrafı “Foto-yorum” olarak sizlerle paylaşmak istedik. Sadakoğlu fotoğraf için şunu yazdı;
 
Anıtkabir-Bu Sabah

Arayanları Kime Aratmak Lazım? 
Ama...
O Zaman Arayanları Arayanların, Birilerine Aratılmasına İhtiyaç Hasıl Olacak..?
 

 m c s paylasim

* * *
Paylaşımın altında meslektaşlarımızca yazılan çok sayıdaki tepki yorumundan bazıları ise şunlar oldu;
 
Harun Kuruoğlu : “Boş sözlere gerek yok.Millet,TSK ve biz buyuz…. Aşağılama ve itibarsızlaştırma.”
 
Selami Türel : “Bu hallere kendi kendilerini getirenler utansın.Yazık.Keşke bu günleri görmeseydik.”
 
Necmi Usta: “Rezillik. N O K T A”
 
Ismet Kemal Bülbül: “Eyy AKP bu tablonun sorumlusu Sizlersiniz. Dünyanın en yüz kızertan tablosunu da yaşattınız ya..!!! Dilerim bunun bir karşılığını bulursunuz.”
 
Erhan Arslan: “Sorun değil,nasılsa GENERALLERİMİZ aranmıyor ya :) şimdilik ....”
 
Taner Haydar Koçak: “Potansiyel suçlu asker. Yazıklar olsun. Bunuda sivri akıllı,personelinden haberi olmayan,işgüzar bir komutan denen mahlukat icat etmiştir. Deki cihaz öttü.Pardesü çıkacak,yine öttü.Çeket çıkacak yine öttü,gömlek çıkacak.Yine öttü.eee nereye kadar o topluluğun içinde devam edecek? Ondan sonra vucutta şarapnel parçası olan bir kardeşimiz,platini bir kardeşimiz çıkacak. Bu ne rezilliktir. Tek kelime ile iğrenç.İyiki o alanda değilim.”
 
Mehmet Sait Sert: “Bu uygulama, Bayramlara yapılan gizli bir engellemedir..”
 
Selahattin Karahan:“Yazıklar olsun askeri birbirine arattıran zihniyete. Utanılacak bir tablo. Atatürkün askeri bu hallere mi düşürülecekti.”
 
Mustafa Aytar:En üstteki sorumlunun, sorumluların aranmadığı bir ortamda alttakilerin birbirine aratılması öküzün altında buzağı aratılması kadar anlam taşıyor bence.
 
K Hayati Ergürbüz:“Bir subay çıkıp ta bizi rütbemize uygun aratın demez mi ?
 
Mustafa C. Sadakoglu :“Şöyle bir tedbirimiz söz konusu. Bir iki yıldız eksik ama olsun. Olur o kadar kusur kadı kızında.”
 arama 2
 
Taner Haydar Koçak :“Mustafa C. Sadakoglu kılıç ne sayılıyor acaba.? Sahi kılıçlar oyuncak mı? Bunu birine sokmak gibi bir saldırı ihtimali yok mu?”
 
Ergün Çine :“Tanerİm, Kılıçlar bileylenmediyse geçiş serbestmiş(!)..”
 
K Hayati Ergürbüz :“Hizmet süper her şey düşünülmüş”
 
Halil Ergenli:“Beni Asubay kelepçelemesin diyen Albayı haklı görenler de vardı. Bakın Asb. aramadıktan sonra Yüzbaşı olması dokunmuyor albayıma...”
 
Erhan Arslan:“Darbeyi tezgahlayan, halkına ATEŞ emrini veren,yurttaşlarına bomba atan,bu ALÇAKLIĞA göz yuman komuta kademesinin seçkin ortada belli,ama olay gecesi kahramanlıklar yazan ASTSUBAYLAR suçlu muamelesinde..”
 
Zübeyt Elmas:“Çok dramatik...”
 
Mehmet Sait Sert: CUMHURİYET BAYRAMI BALOSUNA katılanlarda DEDEKTÖR ile aranacak mı? merak ettim
 
Duran Gülten:“Askerlik şubelerinin girişinde sivil bir güvenlik şirketinin elemanı her rütbedeki askerin üzerini aynı bu şekilde arar ve kimse gıkını çıkaramaz, ama bir asker aradığı zaman hemen rütbe uyumu aranır. Subaylar bu kompleksi sizde atın üzerinden astsubaylarda atsın. Bir er albaya kadar herkesi arayabilsin. Sonuçta komutan adına görev yapıyor.”
 
Taner Haydar Koçak :“Konu çok farklı sayın büyüğüm. Burda kendi askerine en ufak güveni kalmayan bir TSK dan bahsediyoruz. Bizi ararken neyin arandığını da bilsek. Yukarda yazdım. 10 binden fazla ihracı olan kurum burda M16 yla koruma yapıyor. Nere orası.Koruması askerde olan anıtkabir. Bu bağlamda bu arama nasıl vidanjör şörünün uzm.kardeşimizle bağdaştırılabilir?
 
Cem Ferzan:“bezdirme politikası...kıçınızı yırtsanız da cebimde son 2 liram olsa da anıtkabire Atamızın huzuruna gideceğiz....gerisi boş laf
 
K Hayati Ergürbüz:“Her şeyin bir bedeli vardır..”

hayati bedel

 

* * *

Basında yer alan fotoğraflardan...

arama 4

arama 3

29 Ekim'den Akılda Kalanlar

$
0
0
29 Ekim'den Akılda Kalanlar
29 Ekim Cumhuriyet Bayramının tüm yurtta coşkuyla kutlandığı günde basına yansıyan ve akılda kalanların kısa bir özeti…
 
Anıtkabir törenlerine gelen tüm rütbeli personel bir kısım rütbeli personelin (ast-üst gözetmeksizin) üst aramasına tabi tutuldu. Üst araması yapan personelin nasıl arandığı öğrenilemedi.
 

 

arama 2 arama 3
 

Saray’daki Cumhuriyet resepsiyonuna katılan Genelkurmay Başkanı Org.Hulusi Akar’ın Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının destekçisi gazeteci Ceren Kenar’ile “selfie” keyfi medyaya yansıdı. Ceren Kenar, fotoğrafı “Genelkurmay Başkanı’nın selfie çektirme ısrarını kıramadık” yorumuyla yayınladı.

 

selfie

 

Anıtkabir’e çıkan yollar Belediyenin kamyonlarıyla kapatıldı.
 kamyon

 

Alalacele yayınlanan bir yönetmelik değişikliği ile Garnizon Komutanları törenlerdeki protokol listelerinden çıkarıldı.
 garnizon kom

 

Çukurca'da PKK'lı teröristlerin havan atışı sonucu 3 asker şehit oldu, 5 asker yaralandı
 Şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve Türk Milletine başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.3 sehit
Ve Cumhuriyet Bayramımız tüm yurtta coşkuyla kutlandı.

halk bayram

 

“Sen de mi Işık Paşa” – Mustafa Önsel yazdı

$
0
0
“Sen de mi Işık Paşa” – Mustafa Önsel yazdı
Işık Koşaner, 27’nci Genelkurmay Başkanı. Çok kritik bir dönemde (2010-2011) bu göreve gelmiş. O zamanlar biz kumpasa uğrayanların şansı olarak değerlendirdiğimiz bir komutan. Dürüst, askerlik onuru taşıyan bir adam. Ama…
 
Işık Paşa’nın Darbeleri Araştırma Komisyonunda verdiği ifadeyi okuyunca… Bazı konularda “Sen de mi be komutanım” demek durumunda kaldım. Siz, bazı konularda gerçekten gerçekliğinizi yitirmiş, yanınızdakilerin etkisine çok girmişsiniz, etrafınız çoğunlukla FETÖ’cü subay görünümlü alçaklarla çevrildiği için de çoğu şeyi görmemişsiniz desem elbette saygı sınırlarını zorlamış olurum. Bunları, gönlümdeki saygısını kaybetmemiş eski bir komutanıma atfen söyleyemem. Ama bu, bildiğim bazı gerçekleri de yutkunarak geçiştireceğim anlamına gelmemeli.
 
Bu çerçevede saygıda asla kusur etmeyeceğim biri olan eski Genelkurmay Başkanı (E) Orgeneral Işık Koşaner’e seslenmek istiyorum.
 
DERİN ÇELİŞKİYİ DE VURGULAMADAN GEÇERSEM GELECEK NESİLLERE İHANET ETMİŞ OLURUM
 
Sayın komutanım, öncelikle sizi yakın zaman Genelkurmay Başkanlarının hepsinden farklı bir yere koyduğumu belirtmek istiyorum. Ama…
 
Komisyonda söylediklerinizden hareketle, bu zamana kadar içimizde olan, asla dışarıya vurmadığımız bazı şeyleri size en kısasından ifade etmeye çalışayım.  Bunun yanı sıra Komisyonda konumunuz itibarıyla kamuoyunu yanılgıya sevk edecek bazı konularla ilgili doğru bilgiye dayanmayan açıklamalarınıza cevap verme zarureti nedeniyle bu metni kaleme aldım.
 
 
Bu bağlamda, öncelikle isimli davalarla ilgili söylediklerinize değinelim. Ne diyorsunuz? “Büyük bir general, subay, astsubay kitlesi yok yere hapisteydi. Savcı ve hâkimlerin tutumları aleni olarak hukuka aykırıydı. Rastgele toplu tutuklamalarla Silahlı Kuvvetlere mesaj veriliyordu. Amaç, kamuoyunda nezdinde TSK’yı aşağılamak ve kadrolarımızı boşaltarak, kendi kadrolarına yer açmaktı. Biz asker olarak emir verdiğimizde askerimiz koşarak ölüme gidiyor. Biz onun hakkını ölümüne korumak zorundayız. YAŞ kararlarında bunların hepsini (İsimli davalardan yargılananlar) bana attıracaklardı. Bunu yaptığım zaman suça ortak olacaktım.”
 
Bakın sayın komutanım; sizi, elbette o karanlık dönemde görevini zerrece yerine getirmeyen, Genelkurmay Başkanlığı gibi bir makamı sadece işgal edenlerle kıyaslamayacağım. Ama sözlerinizdeki derin çelişkiyi de vurgulamadan geçersem gelecek nesillere ihanet etmiş olurum. Kendime olan saygıyı kaybederim.
 
ÖMER HALİSDEMİR BUNUN EN GÜZEL ÖRNEĞİNİ VERMİŞTİR
 
Ast, komutanın emriyle ölüme gider. Askerliğin gereği budur. 15 Temmuz günü -mekânı cennet olsun- Ömer Halisdemir bunun en güzel örneğini vermiştir. Komutan astın hem babasıdır, hem amiridir, hem silah arkadaşıdır. Silah arkadaşları, birbirlerinin bırakın dirisini, ölüsünü bile düşmana bırakamaz. Hakkını da hukukunu da elbette ölümüne korumak zorundadır. Zaten siz de bunu ifade etmişsiniz.
 
Peki, o gün için komutanlık makamını işgal eden diğer yüreksizlere göre çok daha onurlu bir şekilde istifa etseniz de, bu çok doğru ve komutanlığın gereği bir davranış mıydı sayın komutanım?
 
 Bu şekilde bizim hakkımızı ölümüne korumuş mu oldunuz? Cevabın hayır olduğunu biliyorsunuz. Siz, sadece bizim hakkımızın yenmesine ortak olmadınız. Kendi ifadenizdir, itiraz edemezsiniz…
 
Yani bizi öldürecek düşmanla birlikte hareket etmediniz. Vicdanınız bu biçimiyle rahat. Ama askerliğin temel prensipleri açısından da vicdanınızı yokladınız mı? Bu anlamda vicdanız ne diyor size sayın komutanım? Yani bizi düşmanın eline bırakıp gittiniz 2011 yılında. Ondan sonra ne bir nefes ne de bir ses verdiniz…
 
BİR FATİHA OKUYAYDINIZ BARİ BE KOMUTANIM
 
Balyoz’da 2012 yılında hüküm verdi düşman, 2013’te betona gömdü. Diğer isimli davalarda da benzer şeyler oldu. Bir Fatiha okuyaydınız bari be komutanım.
 
Ne diyeyim, biz öldük, siz ortak olmadınız, biliyorum çok üzülmüşsünüzdür de. Bir de beddua etmişsinizdir kumpasçılara, ona da yürekten inanıyorum…
 
Ama bunları yetmiş beş yaşındaki anam da yaptı be sayın komutanım. Sizin, anamdan farklı olarak yapmanız gereken şeyler olması gerekir herhalde değil mi?
 
Sizin geçmişte iyi bir asker olduğunuzu biliyorum ama…
 
Siz bu davranışınızı bir daha sorgulayın, ne kadar büyük bir yanlış yaptığınızı göreceksiniz. İnanıyorum görmüşsünüzdür de…
 
***
 
Bunları yazarken cezaevinde birlikte kaldığım ve İstanbul Casusluk Davasından yargılanan genç denizci subay/astsubaylar geldi aklıma.
 
Ne kadar üzülmüşlerdi onların davasıyla ilgili “Yine mi bu denizciler? Nedir kardeşim bu adamlardan çektiğimiz yahu” söyleminiz nedeniyle. Nasıl okuyamamıştınız bir kısım isimli davayı. Belli ki yanınızdakiler sizi yanlış yönlendirmişti.
 
Sahi, o zamanki etrafınızda bulunan kurmay kadrosuna baktınız mı hiç? Kaçı FETÖ kalkışması kapsamında cezaevinde şimdi? Bunu neden soruyorum biliyor musunuz? Anlatayım…
 
ESAS SORUN BURADA
 
Meclisteki Darbeleri Araştırma Komisyonunda verdiğiniz ifade sırasında özellikle bir konuda söyledikleriniz öylesine yüreğime dokundu ki. Hani komisyon üyelerinden biri Harbiye’de 2008-2014 yıllarında oluşturulan “şok mangalarını” sormuş, sonra da mobing yapıldığı iddialarına temas etmiş, çok naif bir örnekle de, “Harbiyelilerin sıcak asfaltta süründürülmelerinden” bahsetmiş ya.
 
Siz de buna karşılık en soğuğundan bir cevapla, “Onlara soğuk asfalt mı bulacaktık” demişsiniz, arkasından da “Şok mangalarının bütün askeri birliklerde olduğundan, bunun kışlanın güvenliği için oluşturulduğundan” bahsetmişsiniz ya. Yapmayın komutanım! Bu kadar mı uzaksınız sözü edilen konuya. Şimdi bari Ağacın Kurdu’nu okuyaydınız desem gerçekten saygısızlık gibi olacak ama…
 
Sayın komutanım, bahse konu şok mangasının, sizin ifade ettiğiniz mangayla bir ilgisi yok. O isimlendirme, tamamen bu işkence grubuna alınan çocukların kendi yakıştırmaları. Artık söylene söylene oturmuş bir ifade.
 
Hani demişsiniz ya “soğuk asfalt mı bulacaktık. Çamurda da dikende de sürüneceğiz” diye. İtirazım yok, elbette öyle olmalı. Ama bakın sayın komutanım, sıcak asfaltta, çamurda, dikenli alanda, özellikle domuz pisliklerinin bulunduğu alanda sürünmek, sabaha kadar eğitim yapmak, hatta aç ve uykusuz bırakılmak, su dahi içirilmemek, saatlerce “yat kalk, sürün” yapmak, sabaha kadar çam ağacının yapraklarını toplamak, hakaret işitmek, aşağılanmak insani olmasa da, herkese, yani bütün Harbiyelilere uygulansa, eleştirilse de, kabul edilebilir bulunmasa da, kendi içinde tutarlılık taşır.
 
Burada söz konusu olan bir bölükten sadece bir grup öğrenci ayrılıyor, bunlara eğitim adı altında işkence yapılıyor. Yani onlara yapılanlar diğer arkadaşlarına uygulanmıyor sayın komutanım. Esas sorun burada. Ve bu uygulamaya uğrayanların çok büyük kısmı askeri lise kaynaklı, çoğunlukla asker çocukları, dahası genelde derslerinde başarılı ve disiplinli öğrenciler. Bunlarla ilgili pek çok somut veriyi Ağacın Kurdu isimli kitabımda belirttim.
 
Ne demişsiniz, “Konuyu tek tek incelettim. Burada öğrencilerin ayrılma sebepleri başka. Kendi arzularıyla ayrılamıyorlar, bu yola giriyorlar.” Yapmayın komutanım! Bakın, bu konuyu o zaman kime incelettiyseniz onu sorgulayın. Yukarıda, onun için etrafınızdaki kurmay kadrosuna baktınız mı diye sordum.
 
Bu söylem, kendilerinden olmayan -özellikle başarılı çocukları- sistem dışına itmek için işkence yapan FETÖ’cülerin argümanıdır. Bu işkenceler yüzünden sakat kalan hatta ölen çocuklar var komutanım. Bu konuyla ilgili olarak o kadar çok kanıtlı şey ortaya çıktı ki. Konuyla ilgili sivil savcılıklarda yüzlerce ifade ve belge var. Konu davaya dönüştüğünde neler olduğunu hukuki açıdan da göreceksiniz. Böylesi bir şeyi nasıl sahiplenirsiniz?
 
Bu yaklaşımınız inanın konuyu çok iyi bilen beni, işkence gören o çocukları ve de ailelerini hatta konuyu bilen kamuoyunu derinden yaralamıştır.
 
Hani bizim için demişsiniz ya “YAŞ kararlarıyla hepsini atacaklardı, bu suça ortak olacaktım. Onun için istifa ettim.” Burada tam da böyle bir şey var sayın komutanım. Böylesi bir ifade, FETÖ’cü alçakların işkencelerine bilmeden de olsa destek anlamı taşır. Göreceksiniz konuyla ilgili yapılacak kovuşturmada FETÖ’cüler böyle bir şey yapmadıklarına, sizin sözlerinizi delil olarak gösterecekler.
 
Bu tür bir söylemle, dün olmadığınız zulme ortaklık, kusura bakmayın ama bu konuda gerçekleşmiştir.
 
HALA ŞAŞKINLIK İÇİNDEYİM
 
Artık bugün “Bunu bilmiyordum” diyecek durumunuz yok sayın komutanım. Bunu da, olmaması lazım ama dün “yanıltıldığınızı” düşünerek ifade ediyorum. Elbette sözü edilen konunun, dün de, komutanlık sorumluluğunun gereği doğrusunu bilecek ve gerekli tedbirleri alacaktınız. O olmamış. Ya bugün? Ayyuka çıkan böylesi bir konudaki yaklaşımınız inanılası bir şey değil!
 
Hala şaşkınlık içindeyim. Sizin gibi onurlu bir insan, bir komutan böyle doğru olmayan şeyleri nasıl söyler?
 
Komutanım, bir şey daha ifade etmeme müsaade buyrun. Yanlış anlamayın ama acaba emekli olduktan sonra gündemden mi koptunuz? Neden bunu sordum? Artık çok aleni olan yukarıdaki konuyla ilgili yaklaşımınızın yanı sıra, 15 Temmuz’la ilgili “Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra bunun bir FETÖ darbesi olduğunu anladım” demişsiniz ya onun için. Bu söyleminizi de hayretle karşılamadım desem yalan olur.
 
İsimli davalardan yargılanan bizler, daha savaş uçaklarının şehirlerin üzerindeki alçak uçuşunu görür görmez, köprüyü kesen askerlerin varlığından haberdar olur olmaz bunun bir FETÖ’cü kalkışma olduğunu anlayıp karşı harekete geçerken, sizin bunu görmemenizi gerçekten anlamakta zorlandığımı ifade etmeyi bir zorunluluk sayıyorum. Demek bunların sistemi ele geçirdiğinden haberiniz olmamış. Ne diyeyim ben şimdi…
 
İnanın bu satırları üzülerek yazıyorum… Bunları, en azından Işık Koşaner gibi bir komutandan duymak istemezdim, istemezdik. Saygılarımla… 
 
Mustafa Önsel    
 
Odatv.com                                   

10 Kasım’da Genelkurmay’ın Dilek Balonları

$
0
0
10 Kasım’da Genelkurmay’ın Dilek Balonları
Genelkurmay bu yıl bir ilke imza atarak 10 Kasım gününde Anıtkabir’de icra edeceği bir etkinliğe tüm halkı davet etti.
 1
TSK web sitesinden “ATA’NIN HUZURUNDA ORDU MİLLET EL ELE” sloganıyla duyurulan etkinlik programına göre o gün öğleden sonra saat 15.00’de, 1881 çift kırmızı ve beyaz dilek balonu Genelkurmay’ın öncülüğünde, Anıtkabir ziyaretçileri, şehit, gazi aileleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri personeli tarafından gökyüzüne bırakılacak.
 
10 Kasım gününün Atatürk’ün ölüm yıldönümü olduğunu göz önüne aldığımızda, şenlik havası içerisinde icra edileceğini düşündüğümüz böyle bir tertibe neden tam da o gün gerek görüldüğünü düşünmeden edemiyoruz.
 
Yayınlanan çağrı metninde amacının “TSK personelinin, ülkesinin, bayrağının ve milletinin hizmetinde olduğunun bir kez daha vurgulanacağı” olan ve “Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının katılacağı” bildirilen bu etkinlik neden başka bir güne planlanmadı da 10 Kasım günü sabah yapılacak törenlerin dışına, öğleden sonra saat 15.00 olarak planlandı?
 
Milletimiz Atamıza olan sarsılmaz bağlılığını, gönüllerde sonsuza dek yaşatacağını zaten her fırsatta, bayramlarda, özel günlerde Anıtkabir’e akarak ve yaşadıkları şehirlerde kimsenin davetini beklemeden akın akın katılımlarla zaten gösteriyor.
 
Acaba diyorum;
 
29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Anıtkabir’e gelen her rütbeden askeri personelin yine asubaydan albaya kadar rütbeli görevlilerce elle ve dedektörle üst aramasına tabi tutulması görüntülerinin medyada özellikle öne çıkarılması sonucu Genelkurmay’a duyulan tepkiler hatta öfkeler henüz soğumamışken bu etkinlik bir itibar ve algı düzeltme operasyonu mu olacak?
 
Bunun cevabını Anıtkabir’e gelen askeri personele ve sivillere girişte görevliler tarafından gösterilecek muamelenin şeklinde göreceğiz.
 
Bakalım “el ele” mi denecek yoksa üst araması için “eller havaya” mı denilecek…
 

arama 3

Geçtiğimiz Eylül ayında kamuoyunda büyük tepkiye neden olan ve sökmek zorunda kaldıkları  “Anıtkabir’de oyun parkı” konusunun da ayrıca milletimizin hafızasında tazeliğini koruduğunu ekleyelim.
 park 4
Bir önemli konu da; TSK'nın sivil toplumdaki yüzü olan emekli mensuplarının yegane dernekleri olan TEMAD ve TESUD'la el ele olmayı bugüne kadar bir türlü beceremeyen Genelkurmay, “Ordu Millet Elele” sloganının inandırıcı olmasını istiyorsa, önce “TEMAD ve TESUD'la Elele” olarak işe başlamalıdır.
 
Dilek balonu uçuracak Genelkurmay Başkanı’nın ne dileyeceğini bilmiyoruz ama bizim kendisinden dileğimiz de budur.
 
- Mustafa Aytar -
 
* * *
 
TSK web sitesinde yayınlanan duyuru ;

duyuru 1

Müthiş iddia; “Çuval olayı milli kriptolu telsizlerimiz içindi!”

$
0
0
Müthiş iddia; “Çuval olayı milli kriptolu telsizlerimiz içindi!”

Milli Savunma Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçesi, 17 Kasım 2016’da TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülerek kabul edildi. Meclis’in internet sitesinde yayınlanan Komisyon tutanaklarını incelerken CHP İzmir Milletvekili Zekeriya Temizel’in konuşmasında satır arasında çok önemli bir iddiada bulunduğu dikkatimizi çekti.

Temizel, 4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuş bulunan özel Türk Birliğinin ABD askerlerince başlarına çuval geçirilmek suretiyle derdest edilmesi ve 60 saat alıkonulmaları suretiyle yaşanan ve tarihe Çuval Olayı olarak geçen, Türkiye-ABD ilişkilerinde kapanmayan derin yaralar açan olayın asıl nedeninin milli kripto cihazlarımızın çözülmesi amacıyla olduğunu iddia ediyordu.

İşte, Temizel’in tutanakların satır aralarında yer alan sözleri;

* * *

ZEKERİYA TEMİZEL (CHP-İzmir) –

Şimdi, değerli milletvekilleri, artık uluslararası politikada saygın hâle gelmek o ülkenin demokratik niteliğiyle, gelişmişliğiyle, hukuka saygısıyla vesaireyle ölçülmüyor. Temel ölçüler aslında bunlar. Artık uluslararası camiada, maalesef, itibarlı olmanın yolu savunma sanayilerinin güçlü olmasından geçiyor. Eğer savunma sanayiniz güçlü değilse ve özellikle de belirli silahları bizzat siz kendiniz yapıp geliştirmiyorsanız… Çünkü başkalarından aldığınız silahların hiçbir önemi falan yok. Milyonlarca dolar vererek aldığınız füzelerin içerisindeki programlar eğer başkalarınınsa onun içerisine mutlaka bir şeyler koymuşlardır onlar. Kullanmaya kalktığınız zaman, gönderdiğiniz yere değil, büyük bir olasılıkla gelip yeniden sizi vurur.

telszi 2

Bu durumda, yapacağınız tek olay, kendi silahlarınızı geliştirmektir ve özellikle de bu şekildeki -yani mekanik silahları kastetmiyorum tabii ki, bunu anlıyorsunuz- çalışmaların bu ülkenin ulusal birimleri tarafından yapılması gerekir. Bunlar, gerçek anlamıyla devletin teşebbüsleridir. Her ülkenin, her devletin bu şekildeki kuruluşlarla geliştirmiş olduğu silahları vardır. Hatta bu silahlara çok abartılı birtakım söylentiler falan yayarak da varlıklarını bizzat kendileri deşifre etmeye çalışırlar.

Bizim de bu tür kurumlarımız var değerli arkadaşlar. Devlet laboratuvarı dediğimiz, geçen bütçede övüne övüne, yaptıkları füzeleri anlattığımız kuruluşlarımız vardı. TÜBİTAK’a bağlı SAGE’miz vardı, Uzay Enstitümüz vardı, Kriptoloji Enstitümüz vardı, ROKETSAN’ımız var. Bunların hepsi var, “vardı” derken kastım ortadan kalktıkları anlamında falan değil. SAGE’nin son füzelerini ROKETSAN seri hâlde üretmeye başlıyor ve bu füzeleriniz gerçekten dünyaya kıskandırıyor şu anda, ciddi anlamda kıskandırıyor. Amerikalıların ortaklık tekliflerini, şunlarını, bunlarını falan duyuyorsunuz. Demek ki yapabiliyorsunuz, yapılıyor da zaten.

Ama asıl burada söylemek istediğim enstitü Kriptoloji Enstitüsü. Eğer siz kriptolarınızı başkasının yaptığı programlarla sağlamaya çalışıyorsanız yani kendinizi aldatıyorsunuz, böyle bir komiklik olmaz. Dolayısıyla, bunu kendinizin yapması lazım.

Bizim Kriptoloji Enstitümüz inanılmaz başarılı kriptolar yaptı değerli arkadaşlar ve sizi temin ederim ki aldığım bilgiler, dışarıdan duyumlarım, hepsi beraber geldiğinde, yabancı istihbarat örgütleri neredeyse kafayı yiyorlardı. Çözemiyorlar bir türlü kriptoları.

4 temmuz.jpg

Hatta ve hatta bu, bizim menfur çuval olayımız vardır ya, çuval geçirme olayı askerlerin başına, bunun nedeninin bile bu kriptoları çözmek adına olduğu söylenir çünkü daha sonradan alınan telsizlerin hepsinin söküldüğü, onunla ilgili birimlerinin çıkartıldığı, sonra yeniden takıldığı söylenir.

Yapılmış diyemem tabii ki, söyleniyor. Ama bunun yapıldığından ben eminim, başkalarını bilmem.

Ve bunu çözemediler. Ne yaptılar ondan sonra?

İşte, tuttular, Kriptoloji Enstitüsünü, SAGE’yi, hepsini Fetullahçı terör örgütüne teslim ediverdiler. Bunlara bu teslim edildiği zaman, bunlar götürdüler bütün bu şifrelerin hepsini Amerikalılara teslim ettiler değerli arkadaşlar.

“Yahu, bu telefonlar çözülmezdi.” olayı birdenbire bitiverdi.

Bir ülkenin ihaneti budur.

Şimdi, bu kurumları bile biz nasıl koruyamadık? Yani, bir Kriptoloji Enstitüsü gibi bir kurumun, yani bilemiyorum ama sorumlusu olanın her Allah’ın günü gidip de bunları denetleyecek kadar önem vermesi gereken bir kurum olduğunu düşünüyorum.

* * *

Yaklaşık 110 sayfalık Komisyon tutanağını incelediğimizde bu iddialara Bakan Işık’tan herhangi bir açıklama gelmediğini görüyoruz.

Aynı iddiayı meslektaşımız Yazar Hasip Sarıgöz’ün Mart 2016’da yayınlanan ve geniş araştırma ve incelemelere dayanan “Türk’ün Çuvalla İmtihanı” isimli eserinde de dile getirmişti.

İşte kitabın o bölümünden satırlar;

“Çuvala giden yolda elbette başka sebepler de vardı.

Bu sebeplerden bir tanesi de ASELSAN tarafından Türk mühendis ve işçisinin emekleri ile üretilmiş olan milli kripto cihazımızdı. Süleymaniye’de konuşlu Türk Özel Kuvvetlerinin Milli Kripto (şifreleme) cihazımızı kullanarak Türkiye ile yapmış oldukları şifreli görüşmeleri bir türlü çözemeyen ve neler yaptığımızı öğrenemeyen ABD, normal yollardan ele geçiremediği ve kodlarını çözemediği bu kripto cihazını, (4 Temmuz 2003 tarihinde) yapmış olduğu baskın sırasında silah zoruyla almıştır. 

Bunu teyit eden başka bir gelişme ise, (Çuval Olayı”ndan tam bir yıl sonra) 14 Temmuz 2004 tarihinde Çanakkale-Gelibolu yolu üzerinde gerçekleşmiştir. 

TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Merkezi görevlileri, Türk Ordusu için geliştirilen yeni bir kripto cihazı ile ilgili denemeler yapmak üzere Çanakkale’ye gitmişler ve dönüş yolunda adi görünümlü bir trafik kazasında hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu kazada TÜBİTAK’a ait minibüs, saman yüklü ve arka ışıkları yanmayan 34 plakalı bir traktöre arkadan çarpmıştı. Kazada, hayatını kaybeden mühendislerden Ercan Kuruoğlu’nun çalışmalarında kullandığı bilgisayar kaybolmuştu. 

Kaybolan bilgisayarda ne mi vardı? Evet, şu meşhur çuval olayında ABD’lilerin el koyduğu Milli Kripto cihazına ait teknik bilgiler vardı. Peki, Ercan Kuruoğlu kim mi? Evet, Ercan Kuruoğlu da el konulan milli kripto cihazımızı yapan kişi olarak biliniyordu. Yani, önce kripto cihazımız silah zoruyla alınmış tam bir yıl sonra cihazı üreten Türk mühendisleri kaza süsüyle öldürülmüş ve daha sonra da cihaza ait teknik bilgiler kazada kaybolan (çalınan) bilgisayar yolu ile ele geçirilmiştir.”

***

Türkçe’de kripto kelimesi, şifrelemeyi, şifreleme işlemi yapan cihazı, bazen de bu cihazların çıktısı olan şifrelenmiş metinleri ifade etmek için kullanılır. Kriptoloji ise bir bilim dalıdır ve bilginin içeriğinin gizlenmesi ve bilgideki gizli içeriğin elde edilmesiyle uğraşır. Ülkemizde ASELSAN ve TÜBİTAK, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ulusal güvenliğini ilgilendiren gizlilik dereceli bilgilerin korunması, düşman eline geçmeden gerekli yerlere iletilmesi amacıyla, kriptografik yöntem ve cihazlar geliştirmektedir. Türkiye’nin geliştirdiği bu şifreleme cihazlarına milli kripto (gizli şifre, şifreli yazı, ses veya görüntü) cihazları denilmektedir."

* * *

Yazar Hasip Sarıgöz’ün eserini incelemek için TIKLAYINIZ

turkun cuvalla 2

* * *

 

Çuval olayı “4 Temmuz... TSK'nın Çuvallandığı Günün Yıldönümü... Unutmadık!” Okumak için TIKLAYINIZ

4 temmuz yazisi


Hulusi Akar’ı kurtaran helikopteri ‘UFO’ izlemiş!

$
0
0
Hulusi Akar’ı kurtaran helikopteri ‘UFO’ izlemiş!
Habertürk’te Pelin Çift'in sunduğu ve gizemli olaylar ve çeşitli komplo teorilerinin tartışıldığı “Öteki Gündem”de çok ilginç bir konu gündeme getirildi.
 
Programında, 15 Temmuz darbe girişiminin ertesi günü Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı Akıncı Üssü’nden ‘kurtararak’ Çankaya Köşkü’ne indiren helikopteri bir ‘UFO’nun izlediği iddia edildi.
 
“Sirius Uzay Merkezi” adlı kuruluşun başkanı Haktan Akdoğan’ın konuk olduğu programda, Hulusi Akar’ın kurtarılarak helikopterle Çankaya Köşkü’ne getirildiği görüntülere yer verilirken, gökyüzünde ‘3 saniye’liğine görülüp kaybolan bir ‘yabancı cismin’ belirdiği ve bunun bir ‘UFO’ olduğu öne sürüldü.
 
İddianın sahibi ‘UFO’ bilimci Akdoğan, “Askeri helikopterin Genelkurmay Başkanını getirdiği esnada orada olmaması gereken bir nesne görülüyor” diyerek uzaylıların dünyadaki önemli olayları takip ettiğini ve darbe girişimi sırasında da bu yüzden gözlem yaptıklarını ileri sürdü.
 
Görüntüleri izlerken aklımıza takılan sorular da olmadı değil.
 
Helikoptere eşlik eden ve izleyen UFO Akar’ın kurtarılmasına bir katkısı oldu mu?
 
Yoksa UFO’dakilerin FETÖ ile bir bağlantısı var mıydı?
 
Belki de Kripton gezegeninden gelen bir “Kripto” idi?
 
Kim bilir?...
 
Programdaki o bölüm şöyle:

video izle

 

Yeni KHK depremi: 15 bin 550 kişi atıldı… İşte ihraç listesi

$
0
0
Yeni KHK depremi: 15 bin 550 kişi atıldı… İşte ihraç listesi

Son yayımlanan KHK'larla birlikte; TSK, Emniyet ve Jandarma başta olmak üzere devletin çeşitli birimlerinden toplam 15 bin 550 kişi görevinden alındı. KHK kapsamında 550 dernek ile 9 basın yayın kuruluşunun faaliyetlerine de son verildi.

 

OHAL kapsamında 2 yeni Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı. 677 ve 678 No'lu Kanun Hükmünde Kararnamelere göre; TSK’dan 1988, (TSK’dan ihraç edilen 1988 kişiden; 1259’unun Karacı, 391’inin Denizci, 338’inin Havacı olduğu öğrenildi) Emniyet’ten 7586, Jandarma’dan 403, Diyanet’ten 94, TRT’den 45 personel görevinden uzaklaştırıldı. Bunlar dışında çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında 5434 kişinin de görevine son verildi. Toplamda son KHK’larla birlikte 15 bin 550 kamu çalışanı daha atıldı.

 

İşte TSK ve Jandarma Genel Komutanlığından ihraç edilenlerin listesi ;

tsk ihrac 01tsk ihrac 02tsk ihrac 03tsk ihrac 04

tsk ihrac 05

resim1

tsk ihrac 07

tsk ihrac 08tsk ihrac 09 tsk ihrac 10 tsk ihrac 11tsk ihrac 12tsk ihrac 13tsk ihrac 14tsk ihrac 15tsk ihrac 16tsk ihrac 17tsk ihrac 18tsk ihrac 19tsk ihrac 20tsk ihrac 21tsk ihrac 22tsk ihrac 23tsk ihrac 24tsk ihrac 25tsk ihrac 26tsk ihrac 27tsk ihrac 28tsk ihrac 29tsk ihrac 30tsk ihrac 31tsk ihrac 32tsk ihrac 33tsk ihrac 34tsk ihrac 35tsk ihrac 36tsk ihrac 37tsk ihrac 38tsk ihrac 39tsk ihrac 40tsk ihrac 41tsk ihrac 42tsk ihrac 43tsk ihrac 44j ihrac 01j ihrac 02j ihrac 03j ihrac 04j ihrac 05j ihrac 06j ihrac 07j ihrac 08j ihrac 09j ihrac 10j ihrac 11j ihrac 12j ihrac 13

 

 

 

 

 

Kara Havacılık’taki FETÖ tezgâhı

$
0
0
Kara Havacılık’taki FETÖ tezgâhı
Darbe girişiminde aktif olarak kullanılan helikopterlerin karargâhı Kara Havacılık Komutanlığı’ydı. Ankara- Güvercinlik’ten 15 Temmuz gecesi kalkan askeri helikopterler MİT Müsteşarlığı, Genelkurmay, Jandarma Genel Komutanlığı civarında bomba yağdırmış, halka ve polislere makineli tüfek atışı yapmışlardı. Hâlâ o korkunç geceyi ve kendi halkının üzerine ateş açan FETÖ’cü pilotların TSK’ya nasıl sızdığını sorgularken aynı komutanlıkla ilgili iki yıl önceki (17.02.2014) “Kara Havacılık Airlines” başlıklı yazımızı anımsadık. İçeriği şuydu:
 
Mecburi hizmet süresi dolan pilotların ordudan ayrılmasından yakınan TSK, askeri pilotları sivil havacılığa kazandırmak için Kara Havacılık Komutanlığı bünyesinde kurs düzenliyordu. Bu eğitime katılan helikopter pilotları da uçak pilotu sertifikasını alır almaz havayolu şirketlerine geçiyorlardı. Hem de dışarıda 100-150 bin dolarlık bu eğitime hiçbir ücret ödemeksizin. Yani bugün pilot açığını kapatmak amacıyla havayollarına giden pilotlarını döndürmeyi planlayan TSK o günlerde başarılı personelini gitmeleri için bir anlamda teşvik ediyordu. Tabii gidenlerin yerine de yenileri geliyordu. Kimlerin getirildiği de 15 Temmuz’da ortaya çıktı...
 
Dün bu durumu TEMAD Genel Başkanı Ahmet Keser ile konuştum. Neden TEMAD ve Keser? Çünkü o günlerde bu olayın üzerine gitmeleri nedeniyle şimşekleri üzerlerine çekmişlerdi. Hatta Keser’in deyimiyle ülkede hükümetlerin dışında ordudan muhtıra yiyen ilk kurum olmuşlardı...
 
İkinci dalga beklentisi
 
Söze Kara Havacılık Komutan-lığı’ndaki bu uygulamanın FETÖ’cülere yer açmak için bir tezgâh olduğunu belirterek başlayan Keser, “Özellikle 10 yıllık mecburi hizmet sürelerinin bitme aşamasındaki Güneydoğu’da operasyona katılan başarılı pilotlar seçiliyordu” diye devam etti. Sonrasında da şunları anlattı:
 
“Helikopter pilotları dışarıda ticari uçaklarda uçamıyorlar. Dolayısıyla, helikopter pilotlarına diyorlardı ki ticari uçakta uçabilmen için sana bedava kurs verelim. Hatta sen bu kursu görürken birliğinden izinli görün ve buraya da sivil kıyafetinle gel, biz sana bu belgeyi verelim, sen de ayrıl git. Sonra da hükümete dönüp ‘Pilotları tutamıyoruz, gidiyorlar’ deniliyordu. Mantık buydu. Tabii boşalan kadrolara da harp okullarından FETÖ’cüler alınıyordu. Sistem öyle bir oturmuş ki bugün o günlerden hazırlanmış.”
 
Ne kadar pilot ayrılmıştır bu yolla?
 
“300’ün üzerinde pilot havayoluna gitmiştir. Onlar kalsaydı, şimdi onlara bir de savaş uçağı eğitimi verip F16’lara aktarırdınız. Dolayısıyla, bugün bunları konuşuyor olmazdık. Ordunun altını yıllardır oydular. Ve her şeyi masumlaştırarak yaptılar. Şimdi ne çıkacak biliyor musunuz? Gizli FETÖ’cüler. Çünkü Silahlı Kuvvetler’in içerisindeki birinci dalga FETÖ’cüler gitti. Sıra ikinci dalgada. Yani bu sistem ne zaman başlamış ona bakacaklar, o tarihten bu tarihe kadar kimler ayrılmış, ayrılanların yerine kimler alınmış ortaya çıkacak...”
 
Tunca Bengin – Milliyet – 1.12.2016
 
http://www.milliyet.com.tr/kara-havacilik-taki-feto-tezgahi-siyaset-ydetay-2354026/

TEMAD’dan Milli Savunma Bakanına Ziyaret

$
0
0
TEMAD’dan Milli Savunma Bakanına Ziyaret
TEMAD Genel Merkezi Yönetim Kurulu 2 Aralık 2016 Cuma günü Milli Savunma Bakanı Sayın Fikri IŞIK'la görüşme gerçekleştirdi.
 
TEMAD web sitesinden yapılan paylaşımda; görüşmede Astsubayların özlük hakları ve başta Disiplin kanunu olmak üzere meslektaşlarımızı ilgilendiren konularda görüş ve bilgi alışverişinde bulunulduğu belirtildi.
 
Ziyarete Genel Başkan Ahmet KESER, Başkan yardımcıları M.Sıracettin ELDEM, Ahmet YILDIZ, Adnan AYVACI ve Mehmet YAĞCI katıldılar.
 

Şu ABD ‘askeri vesayet’ten kurtulamadı gitti azizim.

$
0
0
Şu ABD ‘askeri vesayet’ten kurtulamadı gitti azizim.
Başarısız darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ile Hükümetin "askeri vesayet"ten kurtulmasının da önünde hiçbir engel kalmadı. Bu ortamda bürokratlarının tamamına yakını askerlerden oluşan Milli Savunma Bakanlığı da tam anlamıyla “sivilleşti”.
 
MSB Müsteşarlığına ilk kez bir sivil olarak Düzce Valisi Ali Fidan atandı ve kendisine “Orgeneral” rütbesi verildi. Yapılan atamalarla Bakanlığın diğer bürokratları da sivilleşerek  görevlerine uygun olarak korgeneral, tümgeneral, albay gibi rütbe karşılıkları verildi.
 
Milletimize ve devletimize hayırlı olsun.
 
Biz Savunma Bakanlığını bile sivilleştirirken ABD’nin Dışişleri Bakanlığında sözcü olarak Muvazzaf bir amirali istihdam ettiğini görüyoruz.
 
Basında yer alan haberlere göre, Irak’ın Başika Bölgesindeki Türk askeri varlığına ilişkin ABD’nin görüşlerini bildiren Sözcü Tuğamiral John Kirby bir soru üzerine yaptığı açıklamasında; “Irak'ta konuşlu Türk güçleri uluslararası koalisyonun parçası olarak orada değiller" diye bir cümle sarfediyor.
 
Anlaşılan o ki, dünyada ulaşabildiği her yere özgürlük ve demokrasi götüren (!) ABD kendi ülkesinde askeri vesayetten bir türlü kurtulamamış gibi görünüyor.
 
Bu sözler dostumuz ve stratejik ortağımız ABD’nin görüşü müdür yoksa Amiral’in şahsi fikri midir? Başkan Obama bu amirale haddini bildirecek midir? Hatta “kes ulan” diye fırçalayacak mıdır? Yoksa terfi yollarının taşlarını temizleyecek midir? Bekleyip göreceğiz.

 

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

 

Sitemizdeki haber ve yayınlarımızdan anında haber almak isterseniz BURAYA veya RESME TIKLAYARAK açılacak Facebook sayfamızı beğenmeyi unutmayınız

begeni icin 1

Viewing all 90 articles
Browse latest View live